Yaşamak ya da Yaşadığını Sanmak?
İstismar ve şiddet barındıran, mutsuz, duygusuz ilişkiler... Böyle bir ilişkiyi kabullenip, normalleştirmek, çaresizce ilişkideki aşağılanmaya, yok sayılmaya, değersizleştirilmeye, aşırı kontrole ve işgale, eleştirilmeye boyun eğmek ve ilişkide tutunacak bir şeyler bularak, ilişkide kalmaya çalışmak uzun vadede çözüm getirmez.
Anne babamızın ne olursa
olsun evladı, evlatlarımızın ne olursa olsun anne babasıyız; ilişkimizin niteliği
nasıl olursa olsun. Ama, evlilikler ve romantik ilişkiler içine doğulmaz, yani
bir başlangıcı vardır. Başlangıcı olan bir şeyin bitişi de olabilir. Ama, bir
ilişkiyi bitirmek ve ayrılmak çok kolay değildir. Yaşayacak bir yer bulmak,
kendi kendine yetebilmek, çocuklarını görmenin engellenmesi ihtimali, bırakıp gitmeye duygusal olarak hazır olmamak, eşten /ilişkiden kopamamak gibi
sebepler, bir evliliği veya ilişkiyi bitirmeyi engeller.
Diğer taraftan, ne zaman biteceği
bilinmeyen, "geçip gitmesi" beklenen günlerde aslında yaşanmayıp,
sadece dünyada "gün geçirilen", umutsuzluk ve karamsarlığın olduğu, yaşam
enerjisinin olmadığı, boşa geçmiş bir hayattır elde kalan veya kalacak olan. Tekrar
tekrar deneyerek, değişir mi acaba diye bekleyerek geçen yıllar... Hayatı bize zehir eden, aslında sadece bize
değil, biterememize sebep olarak gösterdiğimiz, varlar diye bitiremediğimiz
çocuklara hatta onların kuracakları ilişkileri de zehir eden bir
ilişkinin içinde BİR ŞEY YAPMADAN debelenip durmak...
Seçenekler belli;
ya çaba gösterilecek ve süreçte ilişkiye devam mı edilecek yoksa yollar mı ayrılacak karar verilecek...
ya da birşey yapmadan beklemeyi "sabretmek" ve "kader" olarak görüp kendini avutmak ve alıştığın cehennem hayatına devam...
Doğru ve güzel insanlarla kaşılaşmanız dileğiyle...
Yorumlar
Yorum Gönder